BERGENİN HAYATI
GERÇEKTEN İBRETLİK BİR AŞK.

BERGEN (7.Bölüm)

 

Acıların Kadını (7.Bölüm)

 
“ÖLMEDEN BU ADAMDAN KURTULAMAYACAĞIM!”
 
“Ağlayan kalbimin suçlusu sensin
Akan gözyaşımın sebebi sensin
Ömrümün yarısı geçti elinde
Ne olursun artık bırak yakamı
 
Şu seven kalbimi sen ziyan ettin
Ben boynumu büktüm sen isyan ettin
Seni sevdiğime bin pişman ettin
Ne olursun artık bırak yakamı
 
Hem sana eziyet hem bana zulüm
Yaşamak değil bu sanki bir ölüm
Yüzünü görmeye yok tahammülüm
Ne olursun artık bırak yakamı”
 
“Bırak Yakamı”
Söz: Güner Gürsoy
Müzik: Gürkan Peker
(“Son Ağlayışım” albümünden)


1988 yılının Eylül ayında İzmir Fuarı Ekici Över Gazinosunda sahneye çıkan Bergen, yıllarca şarkı söylediği İzmir'e bu defa son kez geldiğini elbette ki bilmiyor. Her gece programı dans ederek, eğlenerek, onu izlemeye gelenleri eğlendirerek bitiriyor. Üzerinden bir yıl bile geçmeden, onu sevenleri bu defa ağlatacağını  aklının ucundan bile geçirmeden...

(Aşağıdaki video, Garip Özdel tarafından bu yazı dizisi için hazırlanmıştır ve ilk kez yayımlanmaktadır.)   

 

1988 yılının Ekim ayında Müzik Magazin dergisi o günlerin en popüler iki kadın arabesk yıldızını kapağa taşıyor. Bergen ve Küçük Ceylan’ın birlikte çekilmiş fotoğraflarıyla süslenen haber ise Bergen’in kocasının günler sonra hapisten çıkacak olması üzerine kuruluyor.
 
 
 
“Acıların Kadınına Moral Dopingi” başlıklı, Muzaffer Kantarcığlu imzalı haberden: “Şu günlerde bir hayli mutlu Bergen. Niğde Cezaevinde yatmakta olan kocasının tahliyesinin yaklaşması üzerine günler, hatta saatleri sayıyor. Sevdiğine yeni kavuşacak bir genç kız gibi tarifsiz bir heyecan duyuyor yüreğinde… Ama, buruk bir mutluluk bu. Zira her ne kadar mutluluğu yeniden yakalamaya çalışsa da, geçmişte yaşanan acı olayların bir film şeridi gibi anılarında canlanmasına da engel olamıyor.
 
 
Bu yüzden de kimi zaman gün sayıp kocasına kavuşacağı günü bile çekerken, kimi zaman da geçmişi düşünmeden yapamıyor. Bergen’in kâh neşeli, kâh durgun olması, yine arabesk sanatçısı Ceylan’ın gözünden kaçmamış olmalı ki, Bergen ablasının hüznünü dağıtmak için onun sorunlarına ortak olmaya çalışıyor… “Bana bu şekilde hakaret eden kocam olsa bir saniye bile yüzünü görmek istemem. Ben senin yerinde olsa bir daha birlikte olmazdım,” demesiyle, Bergen kendini tutamayıp basıyor kahkahayı.

“Senin yaşında böyle konuşmak kolay. İnsan sevince her şeyi unutabiliyor. Bir gün gerçek aşkı tadarsan benim hislerimi daha kolay anlarsın.“ İşte bu sözlerden sonra bir anda dalıp gidiyor Ceylan’ın gözleri. Ve Bergen ablasının yanaklarından öperek “Galiba sen haklısın ablacığım,” demekten kendini alamıyor.”


Gerçek olacağına/olabileceğine inanmak istediği bir rüya var Bergen’in. Kim bilir, belki de ta 17 yaşındayken yaşadığı o talihsiz aşk hikâyesinden beri, günün birinde gerçekten yaşayabileceğine inandığı bir rüya bu. Şöhretin, paranın, milyonlarca hayranın, sahnenin, şarkıların teselli edemediği bir yoksunluk, çocukluktan kalma, zifir karası bir özlem… Sadece sevdiği adama ait olmak, hayatını onun kanatları altında, bir sıcak yuvanın çatısı altında devam ettirmek… Bütün o külhanbeyi tavırlarının, o kimseye müdanası olmayan “erkek gibi kadın” görüntüsünün altında korunmak, kollanmak, sahip çıkılmak arzusundan daha fazlası yok aslında. Henüz 6 yaşındayken hayatından çıkan babasının geride bıraktığı o bir türlü yeri dolmayan boşluk…        

 
24 Eylül 1988 tarihli Şey gazetesinde yayımlanan “Bergen Günah Çıkarıyor” başlıklı haberden: “Hapiste olan kocasının tahliye günlerinin yaklaştığı şu sıralarda ise bambaşka bir Bergen var karşımızda. Yaşamına damgasını vuran şarkıcılığı, sahneleri, eğlence yaşamını rafa kaldırmak ve kendisine yeni bir dünya yaratmak istiyor. Acıdan uzakta, mutlu olmak istiyor. Geçmişe dönüp baktığında, kötü olaylardan başka kalıcı hiçbir şey elde etmediğini söyleyen Bergen,  sahnelere veda hazırlığını sürdürürken, şimdiye kadar tanımadığı dünyalara da konuk oluyor.

Şarkıcılığı bırakıp kocasıyla birlikte Mersin’e yerleşecek olan şarkıcı artık normal bir kadın gibi yaşamak istiyor. Eviyle ilgilenmek kocasıyla beraber olmak tek düşü. Bütün bu yeni kararları alırken de bir yandan geçmişin muhasebesini yapıyor ve günah çıkarmaya çalışıyordu. Bir bakıyorsunuz kurban kesiyor, bir bakıyorsunuz kimsesizler yurdunda yaşlı insanların gönlünü alıyor. Sözün kısası kendini iyiliklere adayarak, kötü geçmişini unutmak istiyor Bergen…”

Fotoğraf Garip Özdel arşivindendir.
Gazeteci Sevan Çamlıca’nın Bergen’in ölümünden sonra Müzik Magazin dergisinde kaleme aldığı “Hızlı Yaşadı Genç Öldü” başlıklı yazıdan: “Mersin’in en güzel semtlerinden olan Pozcu’da güzel bir ev almıştı. En ince ayrıntısına kadar bu evi döşemekle meşguldü. Bir taraftan Niğde Cezaevindeki kocasının ihtiyaçlarını karşılarken, diğer taraftan da evi için harcamalar yapıyordu geçtiğimiz yıl… Bu günlerden birinde kocasına ayakkabı, iç çamaşırı almak için Beyoğlu’nda büyük bir mağazada alışveriş yaparken bir rastlantı sonucu beraber olmuştuk… Bergen Niğde Cezaevine göndereceği paketi hazırladıktan sonra evi için zevkle, şevkle bir yığın alışveriş yapmıştı… Artık evinin kadını olmak istiyordu.” 

Müzik Magazin dergisinin her hafta bir ünlüyü telefon yoluyla dinleyicileriyle buluşturduğu köşesinin konuklarından biri de Bergen olmuş, derginin 9 Mart 1987 tarihli sayısında Bergen hayranlarının telefonla sorduğu sorular ve Bergen’in cevapları yayımlanmıştı. O gün ona en çok sorulan soru kocasını neden affettiği idi. Bergen’in bu sorulara tek bir cevabı vardı: “Kanı kanla değil, suyla yıkamak lazım”dı. Bu yüzden sayıyordu günleri. Bu yüzden bin bir heves ve heyecanla dayayıp döşüyordu Mersin’deki evini. Suyla yıkayabileceğini düşünüyorken, kana daha çok kan karışacağını nerden bilebilirdi ki? 

Fotoğraf Garip Özdel arşivindendir.
…Ve Ekim 1988’de kocası cezasını tamamlayıp cezaevinden çıkıyor. Yaklaşık altı yılın sonunda kavuştuğu özgürlüğünün Bergen için sonun başlangıcı olduğunu ise henüz ikisi de bilmiyor. Tekrar bir araya geliyor, yılların verdiği özlemle aşklarını kaldıkları yerden yaşamaya devam ediyorlar.


Bergen bu kez verdiği daha önce defalarca dile getirip bir türlü gerçekleştiremediği kararı yerine getirerek sahneyi bırakıyor. Birlikte Mersin’e gidiyor, Bergen’in özene bezene dayayıp döşediği evlerine yerleşiyorlar. Kocasının işletmesi için bir de kahvehane açıyor Bergen. Yıllardır peşinde koştuğu mutluluğu bu defa yakalamayı umuyor. Bunun uğruna o güne dek dişiyle tırnağıyla kazandığı, sahip olduğu her şeyden bir çırpıda, gözünü kırpmadan vazgeçiyor.
 
 
Kasım ayında Bergen Mersin’deki evinin kapısını ilk kez basına açıyor ve altı yıl sonra kavuştuğu “eşi”yle Müzik Magazin dergisi muhabiri Hamdi Yurdakul’a mutluluk pozları veriyor. Bergen bu röportajda artık sahneye çıkmayacağını bir kez daha söylüyor: “Eşim sahne ve sinemaya karşı. Şimdi yasakladığı için çıkamıyorum. Ama müzikten asla kopamam. Plak ve kasetlerimle sesleneceğim beni sevenlere. Çok acı çektim. Şimdi o acılı günleri gerilerde bırakıyorum. Sevdiğim ve inandığım eşimle yeni, yepyeni bir hayatın eşiğindeyim. Evimin kadını olacağım. Her seven kadın gibi evime ve eşime hizmet etmekten mutluluk duyacağım.”
 
 
Yeşilçam filmlerindeki mutlu aşk sahneleri gibi her şey. Mutfakta üstünde önlüğü, yemek hazırlayan genç kadın, hemen yanında, elleri cebinde karısını izleyen genç adam... Fonda duvara asılı kocaman Bergen fotoğrafının önünde karısına sarılan genç adam, objektife mutlulukla gülümseyen genç kadın… Oyuncak bebeklerle dolu rafın önünde üstünde pijamalarıyla poz veren genç çift… Genç kadının elindeki bebeğin anlattığı tarifsiz çocuk özlemi… O günlerin ev mobilyalarında olmazsa olmaz Amerikan barda karısına içki sunan genç adam… Ya da kısaca, derginin habere attığı başlıkla: “İşte Sevgi, İşte Aşk, İşte Mutluluk!”

 

Müzik Magazin dergisi 1988 yılı “Müzik Oskarları”nda arabesk müzik yılın kadın şarkıcısı kategorisinde Bergen, Küçük Ceylan ve Sibel Can’ın ardından bu defa üçüncü sıraya oturuyor. Aynı ödül sıralamasında Bergen’in “İstemiyorum” adlı albümü de yılın arabesk kaseti sıralamasında onuncu oluyor. “İstemiyorum” albümü, Müzik Magazin dergisinin arabesk kasetler listesinde tam 51 hafta kalıyor. (Albüm derginin plak listelerinde de 13 hafta boyunca kalıyor, sonrasında dergi plak listelerini tamamen kaldırıyor. Ancak bu albümün plak baskısının yapıldığına dair elimizde hiçbir bilgi yok. Bu nedenle listeye girmesini anlam vermek zor.)
 
 
Bergen’in albümleri plak yapımcısının yüzünü güldürmeye devam ederken, organizatörler hazırlamakta oldukları yaz programlarına Bergen’in ismini dahil etmiyorlar artık. Herkes Bergen’in bu defa geri dönmemek üzere sahnelere veda ettiğini biliyor. Evinde verdiği mutluluk pozları kafalardaki “acaba”ları da silip atıyor. Bu kadar sevilen, çalıştığı gazinoları her gece doldurmayı başaran bir ismin sahneye bu kadar erken veda etmesi üzüyor herkesi. Sevenlerinin tek tesellisi ise onun nihayet mutluluğu yakaladığını düşünmeleri oluyor.

Herkes öyle sanıyor. Bergen nihayet mutluluğu yakaladı, tam da istediği gibi, evinin kadını oldu, kocasıyla mutlu bir hayat sürüyor zannediyor. Çünkü Bergen bu rüyanın hiç ummadığı kadar kısa sürdüğünü bir süreliğine de olsa herkesten saklamayı beceriyor. Bir arada oturmaya başlar başlamaz, aralarında ta en başından beri süregelen gelgitler tekrar su yüzüne çıkıyor. Yılların özlemi bir anda uçup gidiyor ve yerini yine şiddetli kavgalara bırakıyor.


Hep bir bahane oluyor, bir tartışma çıkıyor ve evde kavga gürültü eksik olmuyor o günlerde. Bergen yine şiddete maruz kalıyor. Yine küsüyor, ertesi gün barışıyor, kimi zaman isyan edip, kimi zaman susuyor. Ama yürümüyor. Ne yapsa olmuyor. Şöhretinin zirvesinde bıraktığı sahneyi, alkışları, ışıkları, her şeyden çok da onu gerçekten, yürekten seven insanları, her gece sesini dinlemeye gelen o hiç tanımadığı insanları özlüyor. Bir kez daha hata yaptığını, geç de olsa anlıyor.

O günlerde yakın dostlarına “Ölmeden bu adamdan kurtulamayacağım,” diye dert yanıyor. “Ya o beni öldürecek, ya da ben onun ölmesini bekleyeceğim…” Belki de hissediyor hikâyesinin sonunu içten içe. Dostlarının “Ağzından yel alsın,” derken bile bakışlarında gizleyemedikleri tedirginliği görüyor, hissediyor.  Ve 20 Nisan 1988 günü resmen boşanıyorlar.


Gazeteci Hızır Tüzel’in 26 Mart 2006’da Radikal gazetesinde yayımlanan Funda Arar röportajında Bergen’den bahsettiği satırlardan: “Funda Arar'ın TMC'den çıkan yeni albümü 'Son Dans'ı dinlerken, daha ikinci parçada koptum gittim. Zira, 'Benim İçin Üzülme' adlı bu parçayı yıllar önce Bergen söylerdi. Yıllarca pavyonlarda, gazinolarda çile çekmiş, yüzüne gözüne kezzaplar atılmış, dağlara kaldırılmış ve sonunda 28 yaşındayken pis bir cinayete kurban gitmişti Bergen. Yani yaşamı, aynı o arabesk şarkılar gibi kahredici bir hüzündü. Uzun bir söyleşi yapmıştım vaktiyle Bergen'le. Bir star olmuştu ama gözleri hep nemliydi sanki. ‘Benim kaderim böyle yazılmış, sonunda beni öldürecekler biliyorum ama kaderim bu.’ demişti bana, sanki başına gelecekleri biliyormuşçasına ve arabeskçesine.” 

(Yazıda bahsi geçen röportaj haftalık yayınlanan Bayan Dergisi’nde üç haftalık bir yazı dizisi olarak yayımlanmış. Daha sonra bu röportajdan yapılan alıntılarla oluşturulan bir başka yazı Kadınca dergisinin Ocak 1987 sayısında yine Hızır Tüzel imzasıyla okuyucuya sunulmuş.)

Fotoğraf Garip Özdel arşivindendir.
Aylar sonra tekrar stüdyoya girip yeni albümünün kayıtlarını tamamlıyor öncelikle Bergen. “Yıllar Affetmez” adı verilen yeni kaseti Haziran ayında piyasaya çıkıyor. Kaset 28 Temmuz’da Müzik Magazin dergisinin 34 albümlük listesinde sekiz numaradan hızlı bir giriş yapıyor.


(Bu albüm iki farklı kaset baskısı var. Kaset içeriğinde hiçbir fark olmamasına karşın, her nedense iki farklı kapak tasarımı yapılmış.)


Kasetin piyasaya çıkışının hemen ardından da tanıtım maksadıyla yeni bir Anadolu turnesi için yollara düşüyor Bergen. Bu süre boyunca boşandığı kocası yine peşini bırakmıyor. Bir yıl önce gazetecilere artık “mutlulukların kadını” olduğunu söyleyen Bergen, her gece sahnede yine gözyaşlarını içine akıtarak “Acıların Kadını”nı söylüyor.

O günlerde Yaşar Plak etiketiyle piyasaya sürülen bir toplama albümde Bergen’in daha önce albümlerinde yer almamış bir şarkısı daha dinleyici karşısına çıkıyor. “Müzik Yelpazesi” adlı bu kasette Bergen’in seslendirdiği “Doğum Günü” adlı şarkı, ilk sırada yer alıyor.  

 
(Bu albüm aynı yılın Eylül ayında yeni bir kapak tasarımı ve Yılın Starları” adıyla yeniden basılıyor ve Meydan gazetesi tarafından okuyucularına gazeteyle birlikte promosyon olarak dağıtılıyor.)

Fotoğraf Garip Özdel arşivindendir.
Bergen’in boşanma haberi basına ancak üç ay sonra yansıyor. Bu süre zarfında boşandığını gizlemeyi başaran Bergen, artık aralarında kanuni bir bağ kalmadığı halde, yine de eski kocasıyla ilişkisini tamamen koparamıyor. Temmuz ayında boşanma haberi magazin gündemine düşerken, Bergen’in hâlâ zaman zaman kocasıyla birlikte görüldüğü de not düşülüyor.  

O günlerde Hafta Sonu gazetesinde yayımlanan ilginç bir haber, ikilinin ilişkileri hakkında bilinenleri adeta tersine çeviriyor. “Eski Kocaya Meydan Dayağı” başlığıyla yayımlanan habere göre Mersin’deki evde alevlenen tartışmalardan birinde  …. Bergen ve annesinin gazabına uğruyor ve ana kız …..’e bir güzel ‘meydan dayağı’ çekiyorlardı. Magazin haberlerini her daim abartarak sunmasıyla sabıkalı Hafta Sonu gazetesinin bu haberinin ne derece olduğu ise hiçbir zaman gün ışığına çıkmıyor.

Fotoğraf Garip Özdel arşivindendir.
Gazeteci Sevan Çamlıca’nın Müzik Magazin dergisinde yayımlanan boşanma ile ilgili haberinde Bergen’in anlattıklarından: “Olmadı, yürütemedik… Daha doğrusu şiddetli geçimsizlik başladı aramızda. Bu şartlar altında oturduk, konuştuk ve ayrıldık. Ben onu cezaevinde yattığı müddetçe bekledim… Beni bu hale getirmesine rağmen sevgimden, saygımdan bir şey yitirmedim. Ama…”

“Ama…”nın devamını getirmiyor Bergen. Başından beri olduğu gibi yine ikisinden başka kimse aralarında gerçekten ne yaşandığını bilmiyor aslında. Kimin kaçıp kimin kovaladığı, kimin gidip kimin kaldığı yine belli olmuyor. Nitekim eski kocasının Bergen hakkında sarf ettiği övgü dolu sözler ve ikisinin boşandıktan sonra da görüşmeye devam ettikleri haberi, dost kalarak ayrıldıklarına inandırıyor herkesi.

Gazeteci Sevan Çamlıca’nın Müzik Magazin dergisinin 4 Ağustos 1989 tarihli sayısı için kaleme aldığı boşanma ile ilgili haberde Bergen’in boşandığı kocasının anlattıklarından:“Evlilikler uyumlu bir şekilde yürüyebildiği gibi, zaman zaman geçimsizliklere de sahne oluyor. Bergen’le oturduk konuştuk. Daha fazla yürütemeyeceğimizi anladık ve boşandık.  Şunu da söyleyeyim, Bergen son derece tutarlı, dürüst ve iyi bir kadındı. Kendisiyle geçirdiğim günler için asla pişman değilim.”

Ve aynı haberde Bergen tekrar sahnelere döneceğini ilan ediyor. Zaten haberin başlığı da “Evlilik Bitti, Sahneye Devam” diye atılıyor.


Turne devam ederken bir ara İstanbul’a gelen Bergen’le yapılan bu röportajın ne şartlar altında ve nasıl ortaya çıktığını ise Sevan Çamlıca’nın Bergen’in ölümünden sonra yine Müzik Magazin dergisi için kaleme aldığı yazı sayesinde öğreniyoruz.

“Bergen’in İstanbul’a geldiğini plakçısı Yaşar Kekeva’dan öğrendiğimizde şaşırmıştık. Her zaman kaldığı oteli aradık. Taksim’deki Dilson Oteli’ni. Karşıdaki ses neredeyse ağlamaklıydı. Bir gazeteciyi değil, bir dostu çağırıyordu. “Gel de halime bak,” diyordu. Doğrusunu isterseniz yanında kocasının olduğunu bilsek, o otele gitmezdik herhalde. İşte bu düşüncemiz, Bergen’in halini gördükten sonra daha da yoğunlaştı. Şöyle konuşuyordu Bergen: “Şu halimi görüyor musunuz? Şu sağlam kalan gözümün haline bak. Bu adam benim sağlam gözümü de kör etmeyi kafasına koymuş. Çok puslu görüyorum her tarafı…”

Gördüğümüz bir vahşetti aslında. Bergen’in kör olan ve üzerine bant yapıştırdığı gözünün yanındaki morluk korkunçtu. Kasıt mı vardı bu işte? Genç kadın için ağlıyordu, söyleniyordu: “Çek şu gözümün halini. Bakalım şu insanlar bu adamın suratına bakacaklar mı?” derken, ….. (eski kocası) çok uysal ve sakindi. (Böyle bir fotoğraf hiç yayımlanmadı. Sevan Çamlıca, Bergen'in morarmış gözünü fotoğraflamayı gazetecilik ahlakı açısından doğru bulmamış olsa gerek.)

Bütün bunlar yaşandığında Bergen ve ….. resmen boşanmışlardı. Ancak hâlâ aynı odayı paylaşıyorlardı. Korku muydu, sevgi miydi, neydi bu?

İki ateş arasında kalmak kolay bir şey değil. Bir tarafta neredeyse ikinci gözü kör olmaya ramak kalmış bir kadın, diğer tarafta ise sinir küpü bir insan. Hem de ne yapacağı belli olmayan bir insan. Gözünü kıskançlık bürümüş bir insanın ne yapacağı belli olmazdı ki… Havayı yumuşatmak için “Sizi Tarabya’ya testi kebabı yemeye davet ediyoruz,” diyecek olduk. Teklif kabul edildi. Sanki her şey bitmişti bir anda. ….. kalktı, elbisesini ütüledi, hazırlanıldı ve yola çıkıldı.

Fotoğraf Sevan Çamlıca'nın internet sitesinden alınmıştır.
Arkasından ise Cengiz Kurtoğlu’nu ziyaret… Gecenin ilerleyen saatlerinde Yeniköy’de Mustafa Keser’i dinlemeye gidiş…Kapanmaya yüz tutan göz sürekli tedavi ediliyor. ..... bu konularda tecrübeli olduğu için işi iyi biliyor. Üç gün sonra Bergen Samsun Fuarında sahneye çıkacak. Morlukların ve şişin inmesi lazım.

Bergen Mustafa Keser’i dinlemeye doyamıyor. Bu kez ertesi gün yine gitmeyi öneriyor. Birkaç masaya okuyan Mustafa Keser, Bergen’i gördüğü zaman daha duyarlı okuyor. Bergen çoktan beri yemediği kalkan balığını elleriyle temizleyip …..’e yediriyor. Şefkatle bakıyor ona. Önce gözünü kör eden, arkasından da kör etmek istercesine sağlam gözüne vuran …..’e.


(Yazıya eşlik eden yukarıdaki fotoğrafın da o geceye ait olduğu belirtiliyor dergide. Ancak Bergen ve eski kocasının üzerindeki kıyafetlerin her iki fotoğrafta aynı olmadığı görülüyor. Yukarıdaki fotoğrafta sağda görülen üçüncü kişi Sevan Çamlıca olduğuna göre, doğru fotoğraf o olmalı.)

Dönüşte …..’e soruyoruz “Acımadın mı bu kadına? Hadi bir gözünü kör ettin. Şimdi niye sağlam gözüne vurdun?” diye. Aslında cesaret işi bunu sormak. Sorumuzu sarsılarak cevaplıyor ….. “Ellerim kırılsın, şu direksiyon tutan ellerim.” Ağlıyor…”

Ölümünden sonra yayımlanan bu hikâye Bergen’in hayatının bir özeti oluyor aslında. Sağlam gözünü de kör etme pahasına kıyasıya vuran adama, boşandığı kocasına karşı beslediği ölümcül aşkın, kıyasıya nefretin, amansız sevginin acı bir özeti…

 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol