BERGENİN HAYATI
GERÇEKTEN İBRETLİK BİR AŞK.

BERGEN (4.Bölüm)

Acıların Kadını (4.Bölüm)

 
“BENİM İÇİN ÜZÜLME”

“Sevgim yaşamaz hiç
Bağlamak bana düşer
Bir ömür harap oldu
Ağlamak bana düşer
 
Bundan sonra adını
Kırk yılda bir anarım
Sende kaybettiğimi
Başkasında ararım
Benim için üzülme”

“Benim İçin Üzülme”
Söz – Müzik: Ali Tekintüre
(“Acıların Kadını” albümünden)
 
 
Bergen’in ilk profesyonel albümü, 1985 yılının Aralık ayında “İnsan Severse” adıyla piyasaya sürülüyor. Adı ilk kez kezzap olayıyla manşetlere taşınan genç kadının hayatında yeni bir dönüm noktası bu. Edirne’den Kars’a, memleketin her yerinde, her şehirde, neredeyse her mahallede, kaset satan dükkânlar var o günlerde. Kayıp gözünün boşluğunu saçının perçemiyle gölgelediği, gören gözüne oturmuş acının bakanın yüreğine ateş düşürdüğü kapak fotoğrafıyla Bergen’in kaseti şimdi o dükkânların vitrinlerini süslüyor. Raflarda Kibariye’nin, Müslüm Gürses’in kasetleriyle yan yana duruyor ve kaseti raflarda görenler Bergen’in kim olduğunu artık çok iyi biliyor.    

Plakçı Yaşar Kekeva’nın Bergen’den adeta bir “dişi İbrahim Tatlıses” yaratma niyeti, albüm için seçilen şarkılardan belli oluyor. Burhan ve Uğur Bayar’ın elinden çıkan albümde İbrahim Tatlıses’in o günlerde meşhur ettiği “Mavi Mavi”, “Sevmek” ve Bırakın Gitsin” şarkılarına da yer veriliyor. (Bununla birlikte albümün plak olarak basılmaması ve sadece kaset formatında piyasaya sürülmüş olması Kekeva’nın yine de temkini elden bırakmadığı şeklinde yorumlanabilir. Zira plak, kasete göre çok daha maliyetli o günlerde.)


“İnsan Severse”, 14 Aralık 1985’de Hey dergisinin en çok satan kasetler listesine 5 numaradan giriş yapıyor. 5 albümlük listede Bergen, Müslüm Gürses, Küçük Emrah, Hüseyin Altın ve Hakkı Bulut’un albümleriyle yarışıyor. 12 hafta listede kalıyor ama daha sonra 10 albümlük hale getirilen listede en fazla 8 numaraya kadar çıkabiliyor.

20 Aralık’ta Lutesse Gece Kulübünde sahneye çıkmaya başlıyor Bergen (Taksim Sıraselviler’de şimdilerde Club Riddim olan, 1992’den sonra uzun yıllar boyunca ise Kemancı olarak bilinen Lutesse Gece Kulübü Bergen’in İstanbul’daki sahne hayatı boyunca en uzun süreli çalıştığı mekân olacak.) Alt kadroda Leyla Önder, Atilla Arcan ve Mehtap Deniz yer alıyor. 1985 yılını 1986’ya bağlayan yılbaşı gecesini de Lutesse Gece Kulübünün sahnesinde geçiriyor. 


Bu kulüpteki programı alt kadrodaki değişikliklerle uzunca bir süre devam ediyor. Bir süre sonra Leyla Önder’in yerini Sevim Egesoy, Mehtap Deniz’in yerini, önce Oryantal Kumsal, sonra Ayla Başar, Atilla Arcan’ın yerini ise o günlerde adı yeni yeni duyulmaya başlamış bir komedyen olan Uğur Yücel alıyor.


1986 yılının Şubat ayında Yaşar Plak, Bergen’in “İnsan Severse” albümünde emeği geçenlere teşekkürünü gazetelerde ilan olarak yayımlatıyor.


Zaman zaman Anadolu turnelerine çıkacak olsa da, hayatının bundan sonrasının İstanbul’da geçeceğini biliyor Bergen. Kaseti satılan, çalıştığı gece kulübü her gece dolan ünlü bir şarkıcı o artık. Ve müzik piyasasının kalbi bugünlerde olduğu gibi o günlerde de İstanbul’da atıyor. Buna rağmen bu koca şehirde hep misafir gibi kalıyor. Artık imkânı olmasına rağmen ısrarla ev tutmuyor; annesiyle otel odalarında kalmaya devam ediyor. Küçücük yaşlardan beri hayalini kurduğu şöhretin gelip geçici olabileceğinin farkında belki de. Bir gün tekrar kendini Anadolu pavyonlarında bulabilme ihtimalini aklından çıkarmıyor… Ya da kim bilir belki de bir gün sevdiği adamla birlikte, başka bir şehirde, şandan, şöhretten uzak, sıradan bir aile hayatı yaşamayı, çocuklarını büyütmeyi, onlara bugünlerini bir masal gibi anlatmayı umuyor.  

Bergen’in sahne programı çok beğenilip, gece kulübü her gece dolunca, önce program uzatılıyor, sonra yeni bir kadroyla ikinci bir program başlatılıyor. Bu defa alt kadroda Gaye Artun, Nur Aksoy ve Uğur Yücel yer alıyor. Yaklaşık bir ay süren bu programın ardından yine aynı gece kulübünde 16 Mayıs’ta üçüncü programına başlıyor Bergen. Mehtap Ar, Deniz Eren ve Uğur Yücel’in alt kadroda yer aldığı bu program da büyük ilgi görüyor.  


O günlerde Oksal Pekmezoğlu yönetmenliğinde çekilen bir video filminde Bergen’in “İnsan Severse” albümünden şarkılar kullanılıyor. Enteresan bir tesadüf eseri, Lutesse gece kulübündeki ilk programında Bergen’den hemen önce şarkıcı olarak sahneye çıkan Leyla Önder, bu filmde Bulut Aras’la başrolü paylaşmakla kalmıyor, film boyunca da Bergen’in sesiyle “playback” yapıyor. Böylece Bergen’in kendisinden önce sesi Yeşilçam’la tanışmış oluyor.     

Ve takvimler 1986 yılının Haziran ayını gösterdiğinde “Acıların Kadını” albümü piyasaya çıkıyor.

Bir önceki albümde adeta halkın nabzını yoklayan Yaşar Kekeva, bu albüm için büyük bir reklam kampanyası yapıyor. Albümün hem plak, hem de kaset olarak piyasaya çıktığı yarım sayfalık gazete ilanlarıyla duyurulurken, ilanda “İddia ediyoruz bu yıl Bergen’in yılı olacak,” gibi iddialı cümleler kullanılıyor. İlginçtir ki, sahiden de öyle oluyor. 


Bu albümle Bergen, onu hiç tanımayan, hikâyesini bilmeyenlerin bile ilgi odağı haline geliyor. Yine Tatlıses’in sesinden dillere düşmüş “Dertli Dertli” ve “Gülümse Biraz”, yıllar sonra bile unutulmayacak “Benim İçin Üzülme”, “Sen Affetsen Ben Affetmem”, “Eller Aldı” ve “Kul Duası” başta olmak üzere albümün bütün şarkıları çok seviliyor. Ama en çok da “Acıların Kadını” seviliyor kuşkusuz. Gecekondusundan villasına, her yaştan, her kesimden kadın kendini bir biçimde “Acıların Kadını”na yakın hissediyor. Hiçbir şey olmasa, şarkıya sesini veren kadının gerçek hayat hikâyesi dolduruyor gözleri. Şarkı, söyleyeniyle öyle bir buluşuyor ki en seçkininden en entelektüeline, dinleyen herkes Bergen’e hak veriyor. Arabesk müzik, şanına yaraşır bu yıldızı kimseyi kabullenmediği kadar içten kabulleniyor. 



“Acıların Kadını” kaseti Hey dergisinin en çok satan arabesk kasetler listesine 9 Ağustos 1986’da 11 numaradan giriş yapıyor ve dördüncü haftada 1 numaraya yükseliyor. 20 Eylül 1986’da ise plak baskısı LP listesine 1 numaradan giriş yapıyor. Kaset toplamda otuz altı hafta (yirmi altı hafta liste başı olmak üzere), LP ise yirmi altı hafta (yedi hafta liste başı olarak) listelerde kalıyor.


Ağustos ayında Yaşar Plak bu defa “Acıların Kadını” albümünün başarısı nedeniyle emeği geçenlere teşekkür maksadıyla gazetelere yarım sayfalık bir ilan veriyor.


22 Kasım 1986 tarihli sayısında Hey Dergisi “Unkapanı Plakçılar Çarşısı Son Bir Aydır Bu İki Kadını Konuşuyor” başlığıyla Sezen Aksu ve Bergen’nin çok satan ve plakçılarının yüzünü güldüren albümlerini haber yapıyor. Habere göre o tarihe kadar Sezen Aksu’nun “Git” albümünün 500 bin adet kaset kopyası satılırken, “Acıların Kadını”nın satılan kaset kopya sayısı 700 bine ulaşıyor. Sezen Aksu’nun satış rakamı şaşırtıcı gelmezken, Bergen’in albümünün ulaştığı rakam hem Unkapanı piyasasını, hem yapımcısı Yaşar Kekeva’yı hem de Bergen’in kendisini şaşırtıyor.


Aynı haberde Bergen’in bir yandan İzmir’de bir gazinoda sahneye çıkmaya devam ederken, bir yandan da bir süre sonra hapisten çıkacak kocasını beklediğinden bahsediliyor.

“Acıların Kadını”nın satış başarısı üzerine Bergen’in ilk albümünün yayın haklarını Atlas Plak’tan devralan Uzelli Müzik, “Şikayetim Var”ı yeni baskısıyla kaset formatında piyasaya sürüyor. Kaset kapağında Bergen’in kezzap olayından önce çekilmiş bir fotoğrafı kullanılırken, albümün adı da “Talihsiz Bergen”e dönüştürülüyor.

Fotoğraf Garip Özdel arşivindendir.
Uzelli Müzik bununla da yetinmeyip, albümde yer almayan bir başka Bergen şarkısını da “Sarmaşık Gülleri” adı verilmiş karma kasette kullanıyor. “Onun Nikâhı Bende” adlı şarkının aslında 1983 yılında yapılmış ve “Talihsiz Bergen” kasetinde kullanılmamış kaydı böylece dinleyiciye ulaşıyor.

 

Bütün bunlar bugün de hâlâ devam eden Unkapanı plakçılar çarşısı kurnazlıkları aslında. Ancak o günlerde henüz ülkede müzik yayımcılığı konusundaki yasaların yeterince yaptırımı olmaması nedeniyle bu tip şeyler neredeyse olağan karşılanıyor.

O günlerde Bergen ilk sinema filmi için İzmir’de kamera karşısına geçiyor. Yeşilçam’ın neredeyse can  çekiştiği bir dönem. Anadolu’da sayıları gittikçe azalan sinema salonlarını ancak arabesk müzik şarkıcılarının başrolde oynadığı şarkılı filmler doldurabiliyor. Orhan Gencebay, Ferdi Tayfur ve Müslüm Gürses başta olmak üzere bir çok arabesk müzik şarkıcısı hemen her albümü için bir film çekiyor ve bu filmler bir anlamda klip vazifesi görerek plak satışlarına katkıda bulunuyor.

Yeşilçam’ı içine düştüğü darboğazda biraz olsun rahatlatan bir diğer unsur ise video salgını. Bir kaç yıl önce ülkeye giren video teknolojisi sayesinde yapımcılar video kaset olarak piyasaya sürdükleri filmlerle ayakta kalmayı başarıyorlar. Ülkenin her yerinde, video cihazı olan bütün evlerde, görülmemiş bir video kaset kiralama çılgınlığı yaşanıyor. Bergen tam da bu şartlar altında Yeşilçam’ın meşhur rejisörlerinden Ülkü Erakalın’ın yönetmenliğinde sinemaya ilk (ve de son) adımını atıyor.


Tamamı İzmir’de çekilen filmin adı haliyle “Acıların Kadını” olarak belirleniyor ve senaryosu da yönetmen Ülkü Erakalın tarafından kaleme alınıyor. Filmin Bergen’in hayat hikâyesini anlattığından bahsediliyor çıkan haberlerde. Ama kezzap olayı dışında hayatıyla uzak yakın ilgisi olmayan bir film çekiliyor. Sadece ticari kaygıyla, alelacele yapılmış, senaryo ve reji hatalarıyla dolu bir film oluyor “Acıların Kadını”. Filmde Bergen’e Yalçın Gülhan, Asuman Arsan, Meral Niron, Bora Erdoğan ve Şahin Çelik’ten oluşan bir oyuncu kadrosu eşlik ediyor.

 

Filmde genç ve güzel şarkıcı Bergen, can sıkıcı bir şekilde tanıştığı ceza avukatına gönlünü kaptırıyor ve çalıştığı pavyonun sahibi bu ilişkiyi öğrenince altın yumurtlayan tavuğunun elinden gideceğinden korkarak Bergen’in yüzüne kezzap atıyor. Büyük sıkıntılar ve bunalımlardan sonra tam yeniden hayata bağlanacakken âşık olduğu adamın aslında evli olduğunu öğrenip bir kez daha kahroluyor ve film “Acıların Kadını” şarkısıyla son buluyor.

Muhtemelen filmin çekildiği koşullarda teknik olarak mümkün olmadığı için olsa gerek, filmde Bergen’in kezzaptan önceki  ve sonraki halinde pek bir değişiklik olmuyor. Kezzap sahnesinden önce de yüzünde izlerle ve sağ gözü kapatılmış olarak izliyoruz onu, sonra da. Aslına bakarsanız Bergen’in annesini canlandıran Asuman Arsan’ın oyunculuğu dışında filmde inandırıcı tek bir kare bile geçmiyor. Buna rağmen izleyebilmek için tek gerekçe ise gazinolarda izleyememişler için Bergen’i şarkı söylerken görebilmek oluyor (Nitekim bu neresinden baksanız kötü film, Bergen’in bugünlere ulaşan çok az sayıdaki görüntü kaydından biri olarak bugün arşiv değeri taşıyor.)

Filmin yönetmeni Ülkü Erakalın’ın Aralık 1986 tarihinde Video Haber dergisine verdiği röportajdan: “Bergen çok cesur bir kadın. Başına gelen felakete karşılık çok enteresan bir kalbi ve kişiliği var. Filmde bunu ön plana çıkarmaya çalıştım. Batılılar bizim çektiğimiz sahnelerde makyaja başvururlar. Oysa biz bu sahneleri hayatın kendisinden temin ettik. Bir gözü ve yüzünün bir tarafı yok olmuş, vücudu kezzap yanıklarıyla dolu bir kadın... Gerçek yaşamdan bir kadın... Ve gerçek yaşamdan bir yüz... Bu durumda kamera karşısına geçmekten çekinmeyen Bergen’in cesaretini hayretle ve saygıyla karşılıyorum.”

 

Bu bir cesaret mi gerçekten? Böylesi bir travmayı; vücudunda kalıcı izler bırakan, bir gözünü kör eden o dehşet gecesini bir film sahnesi için bile olsa tekrar yaşamak… Bu acı hikâyenin sıradan bir Yeşilçam filmine bu şekilde malzeme edilmesine oyuncu olmak… Yoksa aslında yüzleşemediği, kabullenemediği gerçeğin yükünü, onu seven, dinleyen, hiç tanımadığı yüzbinlerle, hatta milyonlarla paylaşarak hafifletmek mi?.. 

Bergen’in bütün bunları düşünüp tartmadığı, kasetin başarısını sinema gişelerinde hasılat başarısına dönüştürme çabasındaki birilerinin onu apar topar kamera önüne geçirdiği filmi izlerken çok açık bir şekilde hissediliyor aslında. Senaryodaki karton karakter, Bergen’in neredeyse hiç oynamıyor olmasıyla, hareketli bir fotoğrafa dönüşüyor film boyunca. Ve sinema salonlarını dolduran seyirciler o fotoğrafı izliyor, kasetten ezber ettikleri şarkıları dinliyorlar film boyunca. Hikâyenin aslı o fotoğrafta ve o şarkılarda saklı çünkü.
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol